Ilay
New member
“Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ne Zaman Kuruldu?” diye soranlara, bir hikâyem var…
Sevgili forumdaşlar, bu akşam size kalbime dokunan bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki hepimizin aklında aynı soru var: “Toplumsal cinsiyet eşitliği ne zaman kuruldu?” Kimimiz tarih kitaplarına bakar, kimimiz yasaların çıkış tarihini sıralar. Ama bence bu sorunun cevabı bir yasa maddesinde, bir takvim yaprağında değil; insanların hayat hikâyelerinde, seçimlerinde, bir annenin, bir babanın, bir çocuğun kalbinde saklıdır.
Bir Mahallede Başlayan Hikâye
Küçük bir mahallede Cem ve Elif yaşardı. Cem, mühendis kafalı, çözüm odaklı, olaylara stratejik yaklaşan bir adamdı. Her şeyin hesabını yapan, projeler çizen, “bir iş nasıl daha iyi olur?” diye kafa yoran biriydi. Elif ise öğretmendi; öğrencilerinin gözlerindeki ışığı görmeyi, onların hayallerine dokunmayı hayatının en önemli işi sayıyordu. Onun için meseleler sadece “çözüm” değildi, mesele her bir insanın duygusuydu, hikâyesiydi.
Bir gün mahallede büyük bir tartışma çıktı: Kadınların ve erkeklerin görevleri. Kahvede oturanlar “erkek dışarıda çalışır, kadın evde bakar” derken; okulun bahçesinde Elif’in öğrencileri “ama öğretmenim, benim babam yemek yapıyor” diye itiraz ediyordu. İşte o gün, Cem ve Elif’in yolları kesişti.
Cem’in Çözüm Odaklı Arayışı
Cem, durumu görünce kolları sıvadı. “Arkadaşlar,” dedi, “bu meseleye mantıkla bakalım. Eğer kadınların çalışmasına izin verilmezse, iş gücü yarıya düşer. Bu da ülkenin gelişimini yarı yarıya yavaşlatır. Matematik bunu söylüyor.”
Onun yaklaşımı netti: Rakamlar, strateji, verimlilik. Ona göre toplumsal cinsiyet eşitliği, ekonominin güçlenmesi için bir zorunluluktu. “Bir ülke uçamaz ki tek kanatla” dediğinde, kahvedekiler bir an duraksadı. Çünkü mantık bazen en keskin silah olabiliyordu.
Elif’in Empatiyle Dokunan Sözleri
Ama Elif söz aldı ve sessizce konuştu:
“Biliyor musunuz, ben sınıfımda bir kız çocuğunun ‘Ben büyüyünce doktor olacağım’ dediğinde nasıl utandırıldığını gördüm. Erkek arkadaşları güldü ona. O an gözlerindeki ışık söndü. İşte toplumsal eşitlik orada kayboldu. Yasa, tarih, rakam bir yana; bir çocuğun hayali kırıldığında eşitlik kalmaz.”
Mahalle sessizleşti. Çünkü Elif’in sözleri bir kanunu değil, bir kalbi işaret ediyordu.
Ne Zaman Kuruldu?
Peki eşitlik gerçekten ne zaman kuruldu? İşte hikâyenin özü burada gizliydi:
— Cem için eşitlik, fabrikaların kadın ve erkek emeğini aynı ölçüde kabul ettiği gün kurulmuştu.
— Elif için eşitlik, kız öğrencisinin korkmadan “Ben doktor olacağım” dediği gün kuruluyordu.
Aslında tarih kitaplarında tek bir gün yoktu. Eşitlik, Cem’in mantığı ile Elif’in yüreği her buluştuğunda, küçük küçük kuruluyordu.
Forumdaşlara Sıcak Bir Soru
Hadi gelin dürüst olalım: Sizce eşitlik, bir yasayla mı başlar, yoksa insanların birbirine verdiği değerle mi? Örneğin, iş yerinde bir kadın yöneticiniz olduğunda mı “eşitlik kurulmuş” dersiniz, yoksa babanızın evde sofrayı kurmaya yardım ettiği o ilk günde mi?
Hikâyenin Dönüm Noktası
Bir yaz günü mahallede şenlik düzenlendi. Kadınlar da erkekler de aynı masada yemek hazırladı, çocuklar sahneye çıkıp oyun oynadı. Cem, mikrofonu eline alıp dedi ki:
“Arkadaşlar, işte eşitlik budur: Herkesin aynı masada, aynı emekle, aynı gülüşle var olması.”
Elif gözyaşlarını tutamadı:
“Ve eşitlik, o masada kimsenin hor görülmeden, alay edilmeden kendini ifade edebilmesidir.”
O gün mahallede toplumsal cinsiyet eşitliği bir yasa maddesiyle değil, bir sofrayla kurulmuştu.
Sizce Bugün Nerede Duruyoruz?
Sevgili forumdaşlar, hikâyemi anlatırken düşündüm: Belki de toplumsal cinsiyet eşitliği bir gün kurulmadı; her gün yeniden kuruluyor. Bir baba kızına “Sen yapabilirsin” dediğinde, bir patron erkek ve kadın çalışanına aynı saygıyı gösterdiğinde, bir öğretmen sınıfta “kızlar susar” klişesini kırdığında yeniden kuruluyor.
Ama aynı zamanda her gün yıkılma riski de var. Bir kız çocuğu susturulduğunda, bir kadın emeği küçümsendiğinde, bir erkek “sen erkek adamsın, ağlama” denilerek köşeye sıkıştırıldığında eşitlik kayboluyor.
Son Söz ve Çağrı
Forumdaşlar, size soruyorum: Toplumsal cinsiyet eşitliği sizin hayatınızda ne zaman kuruldu? Bir öğretmeninizin size söylediği bir sözde mi, yoksa annenizin ya da babanızın yaptığı bir davranışta mı?
Belki de hepimiz kendi küçük hikâyemizi yazarsak, bu sorunun cevabını daha net bulacağız. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği bir takvim tarihi değil, hepimizin içinde saklı bir an, bir seçim, bir cesaret anıdır.
Şimdi gelin, kendi hikâyelerinizi paylaşın: Siz eşitliği ilk nerede gördünüz, nerede hissettiniz? Ve hâlâ neleri kurmamız, neleri onarmamız gerekiyor?
Sevgili forumdaşlar, bu akşam size kalbime dokunan bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki hepimizin aklında aynı soru var: “Toplumsal cinsiyet eşitliği ne zaman kuruldu?” Kimimiz tarih kitaplarına bakar, kimimiz yasaların çıkış tarihini sıralar. Ama bence bu sorunun cevabı bir yasa maddesinde, bir takvim yaprağında değil; insanların hayat hikâyelerinde, seçimlerinde, bir annenin, bir babanın, bir çocuğun kalbinde saklıdır.
Bir Mahallede Başlayan Hikâye
Küçük bir mahallede Cem ve Elif yaşardı. Cem, mühendis kafalı, çözüm odaklı, olaylara stratejik yaklaşan bir adamdı. Her şeyin hesabını yapan, projeler çizen, “bir iş nasıl daha iyi olur?” diye kafa yoran biriydi. Elif ise öğretmendi; öğrencilerinin gözlerindeki ışığı görmeyi, onların hayallerine dokunmayı hayatının en önemli işi sayıyordu. Onun için meseleler sadece “çözüm” değildi, mesele her bir insanın duygusuydu, hikâyesiydi.
Bir gün mahallede büyük bir tartışma çıktı: Kadınların ve erkeklerin görevleri. Kahvede oturanlar “erkek dışarıda çalışır, kadın evde bakar” derken; okulun bahçesinde Elif’in öğrencileri “ama öğretmenim, benim babam yemek yapıyor” diye itiraz ediyordu. İşte o gün, Cem ve Elif’in yolları kesişti.
Cem’in Çözüm Odaklı Arayışı
Cem, durumu görünce kolları sıvadı. “Arkadaşlar,” dedi, “bu meseleye mantıkla bakalım. Eğer kadınların çalışmasına izin verilmezse, iş gücü yarıya düşer. Bu da ülkenin gelişimini yarı yarıya yavaşlatır. Matematik bunu söylüyor.”
Onun yaklaşımı netti: Rakamlar, strateji, verimlilik. Ona göre toplumsal cinsiyet eşitliği, ekonominin güçlenmesi için bir zorunluluktu. “Bir ülke uçamaz ki tek kanatla” dediğinde, kahvedekiler bir an duraksadı. Çünkü mantık bazen en keskin silah olabiliyordu.
Elif’in Empatiyle Dokunan Sözleri
Ama Elif söz aldı ve sessizce konuştu:
“Biliyor musunuz, ben sınıfımda bir kız çocuğunun ‘Ben büyüyünce doktor olacağım’ dediğinde nasıl utandırıldığını gördüm. Erkek arkadaşları güldü ona. O an gözlerindeki ışık söndü. İşte toplumsal eşitlik orada kayboldu. Yasa, tarih, rakam bir yana; bir çocuğun hayali kırıldığında eşitlik kalmaz.”
Mahalle sessizleşti. Çünkü Elif’in sözleri bir kanunu değil, bir kalbi işaret ediyordu.
Ne Zaman Kuruldu?
Peki eşitlik gerçekten ne zaman kuruldu? İşte hikâyenin özü burada gizliydi:
— Cem için eşitlik, fabrikaların kadın ve erkek emeğini aynı ölçüde kabul ettiği gün kurulmuştu.
— Elif için eşitlik, kız öğrencisinin korkmadan “Ben doktor olacağım” dediği gün kuruluyordu.
Aslında tarih kitaplarında tek bir gün yoktu. Eşitlik, Cem’in mantığı ile Elif’in yüreği her buluştuğunda, küçük küçük kuruluyordu.
Forumdaşlara Sıcak Bir Soru
Hadi gelin dürüst olalım: Sizce eşitlik, bir yasayla mı başlar, yoksa insanların birbirine verdiği değerle mi? Örneğin, iş yerinde bir kadın yöneticiniz olduğunda mı “eşitlik kurulmuş” dersiniz, yoksa babanızın evde sofrayı kurmaya yardım ettiği o ilk günde mi?
Hikâyenin Dönüm Noktası
Bir yaz günü mahallede şenlik düzenlendi. Kadınlar da erkekler de aynı masada yemek hazırladı, çocuklar sahneye çıkıp oyun oynadı. Cem, mikrofonu eline alıp dedi ki:
“Arkadaşlar, işte eşitlik budur: Herkesin aynı masada, aynı emekle, aynı gülüşle var olması.”
Elif gözyaşlarını tutamadı:
“Ve eşitlik, o masada kimsenin hor görülmeden, alay edilmeden kendini ifade edebilmesidir.”
O gün mahallede toplumsal cinsiyet eşitliği bir yasa maddesiyle değil, bir sofrayla kurulmuştu.
Sizce Bugün Nerede Duruyoruz?
Sevgili forumdaşlar, hikâyemi anlatırken düşündüm: Belki de toplumsal cinsiyet eşitliği bir gün kurulmadı; her gün yeniden kuruluyor. Bir baba kızına “Sen yapabilirsin” dediğinde, bir patron erkek ve kadın çalışanına aynı saygıyı gösterdiğinde, bir öğretmen sınıfta “kızlar susar” klişesini kırdığında yeniden kuruluyor.
Ama aynı zamanda her gün yıkılma riski de var. Bir kız çocuğu susturulduğunda, bir kadın emeği küçümsendiğinde, bir erkek “sen erkek adamsın, ağlama” denilerek köşeye sıkıştırıldığında eşitlik kayboluyor.
Son Söz ve Çağrı
Forumdaşlar, size soruyorum: Toplumsal cinsiyet eşitliği sizin hayatınızda ne zaman kuruldu? Bir öğretmeninizin size söylediği bir sözde mi, yoksa annenizin ya da babanızın yaptığı bir davranışta mı?
Belki de hepimiz kendi küçük hikâyemizi yazarsak, bu sorunun cevabını daha net bulacağız. Çünkü toplumsal cinsiyet eşitliği bir takvim tarihi değil, hepimizin içinde saklı bir an, bir seçim, bir cesaret anıdır.
Şimdi gelin, kendi hikâyelerinizi paylaşın: Siz eşitliği ilk nerede gördünüz, nerede hissettiniz? Ve hâlâ neleri kurmamız, neleri onarmamız gerekiyor?